Geçtiğimiz günlerde Türkiye Cumhuriyeti’nin 100. Yaşına girişi coşkuyla kutlandı. 1. Dünya Savaşı’ndan çıkmış, yurdunun dört bir yanı işgal edilmiş bir millet, tabiri caizse sıfır noktasından gayret, cesaret ve feraseti ile kanlarıyla bu toprakları sulayarak yeni bir devleti yeşertmiştir. Ve günümüzden 99 sene önce bugünlerde de yeşeren bu devletin etrafında reform rüzgarları esmeye başlamıştı. Ekonomik, siyasal, sosyal ve daha birçok alanda esen bu reform rüzgârından elbette hukuk da nasibini almış, Tanzimat Dönemi’nde yaprakları çıkan bu ulu çınar, esen reform rüzgârı vesilesiyle yapraklarını dökmüştür. Bu yazımda da siz kıymetli okurlarıma bu ağacın yapraklarından olan Ceza Hukuku’nun dünü ve bugününü izah etmeye çalışacağım. Özellikle Ceza Hukuku’nu tercih etme sebebim ise, kamuoyu nezdinde en çok tartışılan, fikir beyan edilen ve gerek kanun koyucu, gerek de uygulayıcı rolüne bürünen kişi sayısının her geçen gün artması olarak sıralayabilirim. Bu yazı dizisinde de gündemi meşgul eden ve Ceza Hukuku’nun alanına giren olayları, Ceza Hukuku, Ceza Muhakemeleri Hukuku, Kriminoloji ve hatta Psikoloji ve Sosyoloji bilimlerinden de faydalanarak sizlere izah etmeye ve söz konusu tartışmaları bir nebze de olsa azaltmaya yarayacak bir kaynak haline getirmeye çalışacağım. Öyleyse bu yazı dizisinin ilk yazısına Ceza Hukuku’nun ve Türk Ceza Kanunu’nun tarihçesinden başlayalım.
Bir bilim olarak incelediğimizde Ceza Hukuku’nun çıkış noktasına bakacak olursak gözlerimizi Batı’nın Rönesans, Reform gibi fırtınaları iliklerine kadar hissettiği döneme, Aydınlanma Çağı’na çevirmemiz gerekir. Bunun da sebebi, akılcı bakış açısının Ceza Hukuku’nda yer bulmasının, yani Çağdaş Klasik Ceza Hukuku Okulu’nun Aydınlanma Çağı’nda ortaya çıkmış olmasıdır. Çağdaş Ceza Hukuku’nun kurucusu olarak İtalyan Cesare Beccaria’dır. Yazdığı ve günümüzde de içerisinde geçen ‘’masumiyet karinesi, idam cezasının uygulanması, adil yargılanma hakkı.’’ gibi fikirlerin uygulanageldiği ‘’Dei Delitti E Delle Penne’’ eseri ise Ceza Hukuku’nun yolunu açan eserlerden biridir. Peki madden Ceza Hukuku’nun ilk eserinin sahibi kimdir diye soracak olursak cevabımız İtalyan Edebiyatçı Francesco Carrara olurdu. Ceza Hukuku’nun önde gelen isimlerinden olan Giovanni Garmignoni’nin fikirlerini benimsemiş olan Carrara, 1859 yılında yayımladığı ‘’Programma Di Diritto Criminale’’ adlı eseriyle Ceza Hukuku’nun temellerini atmıştır. Şimdi de Ceza Hukuku’nun gelişimine büyük faydaları olan Ceza Hukuku Okulları’nı inceleyelim:
Klasik Ceza Hukuku Okulu: Yukarıda bahsettiğim aydınlanma düşüncesinin bir ürünü de Klasik Ceza Hukuku Okulu’dur. Hukukun temelindeki Pozitif Hukuk-Tabi Hukuk ayrımında ‘’Pozitif Hukuk, Tabii Hukuk ile çelişir vaziyette olmamalıdır.’’ Görüşünü savunmuştur. Ülkemizce de Cumhuriyet Dönemi, Hukuk Reformları arasında yerini alan ve geçmişte yürürlükten kaldırılan 756 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun iktibas edildiği 1889 tarihli İtalyan Zanardelli Kanunu, Klasik Ceza Hukuku Okulu’nun baş eseridir.
Pozitivist Ceza Hukuku Okulu: Akılcılık akımının, bunun neticesinde de Klasik Ceza Hukuku Okulu’nun karşıtı konumunda yer alan Pozitivist Ceza Hukuku Okulu, temel vasıf olarak irade serbestisini reddeder. Yani bir suçlunun, suçu işlemesinin tercih değil, bulunduğu ortamın şartlarının onu zorlaması sonucu işlendiğini, bunun önlenemez olduğunu iddia eder. Bunun da neticesi olarak cezanın gereksiz olduğunu, ceza yerine getirilmesi gereken uygulamanın güvenlik tedbiri olduğunu, bu tedbirlerin de tehlikeli suçluyu düzeltmede elzem olduğunu savunur. Bu cümlelerin ardından belirtmem gereken bir şey var ki o da Pozitivist Ceza Hukuku Okulu’nun Ceza Hukuku literatürüne tehlikeli suçlu ve güvenlik tedbiri kavramlarını kazandırdığıdır.
Teknik Ceza Hukuku Okulu: 1910 senesinde İtalyan hukukçu Arturo Rocco’nun yayımladığı makaleyle beraber ortaya çıkmıştır. Bu okula göre hukukçunun ele alması gereken tek hukuk, geçerli olan yürürlükteki hukuktur. Onun dışındaki konular hukukçunun alanına girmemektedir. Teknik Ceza Hukuku Okulu bir defa suç işlemiş birinin tehlikeli olduğunu, bu tehlikenin giderilmesinin yolunun da güvenlik tedbirleri olduğunu savunmaktadır. Halihazırda faşizmle ilgili görülen hükümleri kaldırılmış olduğu halde çokça tartışmaya yol açmasına rağmen İtalya Cumhuriyeti tarafından uygulanmakta olan 1930 İtalya Ceza Kanunu, Teknik Ceza Hukuku Okulu’nu eseridir.
Ceza Hukuku’nun tarihçesinden sizlere bahsettikten sonra şimdi de Türk Ceza Hukuku’ndan, bahsetmek istiyorum. Türk Ceza Hukuku’nun tarihine göz atmak istiyorsak mercek altına almamız gereken ilk yer Cumhuriyet Dönemi değil, Tanzimat Dönemi olmalıdır. Çünkü hem Çağdaş Ceza Hukuku’na geçişin ilk adımları bu dönemde atılmış, hem de Ceza Hukuku’nun temel ilkelerinden olan kanunilik, adil yargılanma, cezalara yalnızca kanunla kurulmuş mahkemeler tarafından hükmedilmesi gibi ilkeler bu dönemde yayımlanan Tanzimat ve Islahat Fermanlarında belirtilmiştir. Yine Osmanlı Devleti’nde hukuk alanında yapılan çalışmaların bir eseri olan Mecelle-i Ahkam-ı Adliye ve bununla beraber Islahat Fermanı’nda yer alan maddelerin gereği olarak çıkarılan ve büyük oranda 1810 Fransız Ceza Kanunu’ndan (Code Panel de 1810) iktibas edilerek yürürlüğe konulan Ceza Kanunname-i Hümayun’u, söz konusu dönemde çıkarılmıştır. Cumhuriyet Dönemi’ne geldiğimizde ise diğer kanunlarda olduğu gibi Ceza Kanunu’nda da iktibas ve kanunlaşma hareketleri devam etmiştir. Öyle ki Cumhuriyet’in ilk dönemlerinde 765 sayılı mülga Türk Ceza Kanunu, 1889 İtalyan Zanerdelli Kanunu’ndan, 1412 sayılı mülga Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu da Alman Ceza Muhakemesi Kanunu’ndan iktibas edilmiştir. Bu şekilde temelleri atılmış olan Türk Ceza Kanunu birçok farklı zamanda birçok değişikliğe uğramıştır. Bunların en büyüğü de mevcut 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun da yürürlüğe konduğu 26 Eylül 2004 tarihinde kabul edilen ve 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe konulan ceza kanunlarıdır. Bu reform hareketi kapsamında yeni bir ceza kanunu dışında Kabahatler Kanunu, Çocuk Koruma Kanunu gibi çok sayıda yeni kanun da çıkarılmıştır.
Bilgehan ÇINAR